Bu alan sürekli güncellenmektedir.
İletişim bölümünden siz de sözlüğün gelişmesine yardımcı olabilirsiniz.
A
Abdestlik: Mutfak tezgahı. Lavabo.
Akça : Beyaz. Beyaza çok yakın derecede.
Alabarda: Herkesle iyi geçinmek.
Alaca : Karışık renkli. Ala.
Alatlamak: Acele etmek.
Alfat : Literatürde “Ahlat” diye bilinen, söyleniş şekli bize böyle süregelmiş Anadolu’da yaygın olarak yetişen bir yabani armut türüdür.
Andık: Çizgili sırtlan, sırtlangiller familyasına ait, familyanın diğer üyelerinden daha küçük olan bir sırtlan türü.
Argaç : Dokuma tezgâhlarında enine atılan iplik ya da atkı. Atkı ipliğinden geçirilen argaç, sıkıştırılır ve üst iplik sırası ile alttaki yer değiştirir. Bu işlemle birlikte argaç, yerini bir yenisine bırakarak, ağızlığa yerleşir. Sıkıştırma işlemi, tefe adı verilen bir tablaya yerleştirilmiş tarakla yapılır.
Arık : Zayıflık veya zayıf kişi. Çelimsizlik durumu.
Aş : Yemek. Taam.
Aşarı / Aşşa: Aşağıya kelimesinin Ege yöresinde söyleniş şeklidir. Köylerde aşarı kelimesi köyden aşağıya, yani köyden şehre anlamında kullanılır. Sındırgı, Bigadiç yahut Simav şehirleri kast edilmiş olunur.
Aval: Şaşkın, saf, aptal anlamında…
Avara: Kötü eşya, dandik mal..
Ayakyolu: Tuvalet.
Aykırı: Huzursuzluk oluşturan kişiye kullanılan sıfat. Normal baz alınanın diğer taraflarına doğru olan.
Azık: Yiyecek ve içecek şeyler, nevale
B
Bacelik: Baca.
Babuç: (Bakınız) Pabuç
Badılcan: Patlıcan, Padılcan yada balcan da denilir.
Bağa: (Bakınız) Tosbağa.
Basma: Bir tür kumaş.
Bere: Yara
Beregara: Az da olsa, üstün körü, öylesine.
Berelenmek: Çeşitli sebeplerden yaralanmış, yada ağacından düşüp birkaç yeri ezilmiş meyve..
Bıldır: Geçen, önceki yıl..
Bilêder / Bilader: Bildiğimiz anlamda “Birader” kelimesinin Sındırgı’da ses olayına uğrayıp gramerinde geçirdiği evrimden sonraki hali..
Binet: Olgunlaşan hamuru evden fırına; fırında pişen ekmeği eve taşımak için kullanılır. Tekne ise ekmek hamurunun karıldığı ve olgunlaştırıldığı büyük, derin ve geniş ağaçtan yapılmış bir ev eşyasıdır. Türk Dil Kurumu’na göre miniyetin ege ağzıdır.
Bılla: Abla.
Bizimoğlan: Genç erkeklere hitap şekli. “Bizim buralardan olan” anlamında sesleniş nidası..
Bizimgız: Kızlar için hitap şekli. “Bizim buralardan olan” anlamında sesleniş nidası..
Börülce / Bölce: Baklagiller familyasından fasulyeye benzer bir tarım bitkisi..
Böyük: Büyük. İri.
Buva / Bubeyn : Baba.
C
Cereme: Zorluk. Bir işin kötü yada zor kısımlarının olduğunu anlatmak kullanılan kelime.
Ciba: Çocuk.
Cilve: Raf.
Cücük: Soğanlı bitkilerde filiz, tomurcuk. Bir nesnenin özü anlamında kullanılan kelime.
Ç
Çakır: Mavi renkte olan göz rengi. Gözleri parlayan ışıl ışıl olan.
Çalım: Caka. Çok laf, az iş.
Çaltı: Kara çalı bitkisi.
Canavar: Kurt.
Çaput: Kumaş parçası.
Çardak / Çarlak: Tarla ve bahçelerde bulunan bir tür barınak..
Çıkrık : Pamuktan, yünden iplik bükmek ya da bükülmüş iplikleri sarmak için kullanılan, el ya da ayakla çevrilen, çevrildikçe kayışıyla bir iği döndüren, dolap gibi bir ilkel araç. – Sarkıtılmış olan kovayı kuyudan kolayca çekmekte kullanılan, el ile çevrilen ve döndükçe kovanın ipi kendisine dolandığı için kovayı yukarı çeken araç.
Çikin: Çirkin. Daha çok tezat olarak güzel görünümlü insanlar için kullanılır..
Çepel: Bozuk, tozlu, pis , düzensiz.
Çomçu: Büyük ve derin kepçe. Su kabaklarından yapılan taslar yani maşrapalar içinde kullanılır..
D
Dama Girmek: Hapishaneye / Cezaevine girmek. Hapse atılmak.
Dambaş: Balkon.
Dana dişi: Yengeç.
Debelenmek: Hareketsiz, sakin durması gerekirken duramayıp hareket etmek..
Debezek: İşe yaramaz halde dolaşan, elinden bişey gelmeyen, sanki işe yarıyormuş gibi oraya buraya burnunu sokan ama ayak dolaşığı olmaktan öteye gitmeyen, aceleyle iş yapmaya çalışırken önünüzde gayet kaygısız durup bir de işinize engel olan, eğilip bükülmeyen, kıvrak olmayan, boynunu bile çevirmekten aciz, kollarını yanına sallamış tipler için kullanılan ege yöresinden bir sözcük..
Depik: Tekme. Dayak, kötek.
Dinelmek: Ayakta beklemek, oturma yada ayağa kalkma vaziyetinden dik duruma gelme. Dikelmek, dik olmak.
Dirgen: Biçilen otları toplamaya yarayan iki çatallı tarım gereci.
Domatiz: Domat: Domates, ismi yabancı kökenli bir sebze olduğu için ekşi patlıcan diye isim takanlarda vardır.
E
Ebe: Annenin yada babanın annesine verilen isim. Nine.
Ebermek: Getirmek.
Efe: “Büyük kardeş” anlamına gelen yörükçe sözcük olan “Eke” kelimesinden Türkçe’ye girdiği düşünülmektedir. Ege yöresinde bu anlamda da kullanılır. Ancak diğer bir tanım ile yunan işgali zamanında kahramanlık göstermiş silahlı, düzensiz hareket eden işgali tepki grupları için söylenir.. Şu zamanda ise yiğit, cesur, mert ve sözünün eri olan kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır.
Efsuncu: (Afsuncu) Büyücü.
Eğlenti: Oyalanmak veya vakit geçiren şeyler.
Ekincele: o şekilde, bu şekilde.
Emsel: Akran, emsal.
Ermek: Genelde meyveler için kullanılan, meyvelerin veya sebzelerin olgunlaşması.
Essah : (sahi) Gerçek
Evermek : Evlendirmek.
Evelden: Geçmiş tarihte. Önceden yapılanı duyunca söylenen şaşkınlık ifadesi.
Ey: efendim
Ezi: Köşe, kıyı.
F
Fikissiz: fikirsiz, aptal
Fildirmek: Atmak
Fistan: Tek parça kadın giysisi.
G
Gabahat / Gabit: (Bakınız) Kabahat.
Galan: Neredeyse. Yeter.
Gari: Artık, bundan böyle.
Gavil: İddia. Arapça (Gavlen) “söylemek” kelimesinden dilimize geçmiştir.
Gavullaşmak: Anlaşmak, sözleşmek.
Gavzamak: Elinde tutmak, zaptetmek, geçindirmek..
Gerce: Kavruk, gergin..
Gevşek: Rahat, umursamaz tavırlar takınan kimse..
Gevur: Kafir.
Gevursallık: İşgal yılları. 1919’da egede başlayan yunan işgaliyle Eylül 1920 kurtuluş gününe kadar geçen yıllar.
Gıllim – Gallim: Kardeşim.
Gıyımda: Kıyı kelimesinden kelimesinden kullanılagelen yakınımda, yanımda anlamındaki kelimedir.
Gıymatlım: Kıymetlim şeklinde genelde çocuklara sevgiyi belli etmek için söylenen söz.
Gızan*: (Bakınız) Kızan.
Gidişmek: Kaşınmak.
Gocunma: Alınma, kızınma.
Göce: Tarhana bezdirmesi. Hap.
Göcek: Köşe.
Göcen: Tavşan yavrusu.
Göde: Hayvanlar için kullanılan hamilelik kelimesi. Karnı şişkin olmak.
Guçana – Küçana: Yenge.
Gurak: (Bakınız) Kurak..
Güccük: (Bakınız) Küccük.
Gücenmek: Darılmak. Küsmek.
Güğüm: ibrik, Iprık.
Gülüm / Gülcezim: Genellikle kendinden yaşça küçüklere, çocuklara sevgiyi belli etmek için söylenen hitap.
Günyaka: Güney yaka, güneşe bakan diğer taraf
Güvey /Güvi: Damat.
H
Haranı: Tencere.
Hayat / Heyet: Salon. Tek gözlü geniş evlerde lavabo – mutfak – salon üçlüsünün birlikte olduğu kısma verilen isimdir. Giriş bölümü. Evi çevreleyen dış duvarlar içinde dış kapıya açılan bölüm.
Hemdem: Arkadaş.
Henk: Oyun, tiyatro.
Henki: Şunu, bunu yada o önündekini anlamında kullanılan kelime. Enki yada inki de denilir.
Herif: Koca, eş.
Heybe: Taşıma hayvanlarının (kadana, katır, at, deve, eşek) iki yanına asılarak içinde eşya taşınan, kilim veya halıdan bozma yapılmış iki gözlü çanta..
Höle: Şöyle, şu şekil.
I
Iğrılmak: Oturup kalmak.
Iştamak – İşdımak: Ses çıkarmamak, susmak. Hışt (Sessiz ol anlamında) kelimesinden h harfi düşürülüp türetilmiştir.
Iprık /Ibrık : (Bakınız) İbrik.
İ
İbi: Bir yeri acıma.
İbrik : Eski zamanda su taşımak için kullanılan, topraktan, plastikten yahut metalden yapılma su kabıdır.
İfteri: Eğrelti otu.
İlalem: Elalem ,herkes, başkaları.
İleşber: (Bakınız) Rençber.
İn: Mağara.
İspirte: Önceki Sene.
İssi: Sıcak.
İtdirseği: Arpacık.
J
K
Kabahat: Suç. Yanlış yapılmış iş.
Kaktırmak: iktirmek, itelemek suretiyle yerine koymak.
Kaşak: Ahırda kuzu, malak ve buzağı konulan yer, bölme.
Kaykılmak: Arkaya doğru yaslanarak oturmak.
Kele: Tosun, dana.
Kesik: Evin yanındaki küçük bahçe.
Kızan : Evlat, çocuk. Delikanlı genç. -Efe, Zeybek ve Kızan arasındaki bağıntı. Bir Efe, Zeybek gruplarının başıdır. Zeybekler arasında kahramanlık yapmış cesur ve mert kişiler arasından efe seçilir.Zeybekler, efenin emriyle kızanları yetiştirirler. Zeybeklerden eğitim gören, silahlı onur adamlardan oluşan genç kişilere, kızan denir. Belirli bir zaman kızan olarak zeybeklerden eğitim gördükten sonra zeybek sınıfına alınırlar.
Kıl olmak: Sevmemek. Sevilmeyen kişiler için sevemediğini belli etmek için kullanılan kelime grubu.
Kırkmak: Kırpmak kelimesinin söyleniş bozulumuyla geldiği düşünülen, bir nesneden bir şeyler eksiltmek anlamındaki kelime. Küçükbaş hayvanların yünlerinin kesilme işi.
Kırpraşmak: Hareketli halde olmak. Durmaksızın titremek.
Kızçe / Kısçe: Genellikle Balkan göçmenleri tarafından kullanılan “genç kız veya kız çocuk” anlamındaki sesleniş nidası.
Kostak: Güzel, hoş, beğenilen bir şey..
Kovalak / Koğalak: Ne oldum delisi, Özenti kişi..
Közlemek: Ateşte kızartmak..
Kumpur: patates
Kurak: Kıvrak kelimesini ege ağzındaki hali, hızlı olan.
Kuzyaka: Kuzey yaka
Künge: Toz, çöp.
Küccük / Küççük: Küçük. Daha ufak, minik
Küren: “Kızılcık” meyvesinin yöresel adı.. Bazı yörelerde ise “Kiren” olarak kullanılır.
L
Löküs : Gazyağı veya tüpgazla yanan aydınlatma aracı.
M
Mahsustan: Şakacıktan. bilerekten.
Makta: Sözlük anlamı “kesmek” olan kelimedir. Orman köylerinde ağaç veya odun kesimi ile ilgili yapılan işlerin adıdır..
Maşınga: Kuzineli yatay soba..
Meret: Kötü olan, kullanılması hoş olmayan şey. Sigara, alkol gibi zararlı geçici zevk maddeleri.
Miskin: Uyuşuk hallerde bulunan, yavaş hareket eden kişi..
Moza / Mocuk : Hınzır yavrusu. Argo da ise; aşırı yaramazlık yapan hiç sevilmeyen çocuk.
Muğar /Mıñar: Pınar, çeşme.
Murt: Mersin ağacının ege yöresindeki adıdır. Murt, maki grubundan çalı formunda bir bitki olup akdeniz iklimi yaşanan yörelerde görülür ve küçükbaş hayvanların, özellikle keçilerin sevdiği gıdalardandır. Murt yaprağı, ani yaralanmalarda, kesiklerde yapışkan özelliğiyle yara bandı gibi kullanılmaktadır.
Muzur / Muzır: Yaramaz çocuk. Yaramazlık yapmak.
N
Nallama: Çekiç.
Ne gıda / Ni gıda : Ne kadar
O
Oğlak : Keçi yavrusu.
On numara: Karnede yıldızlı pekiyi, 100 üzerinden 100’lük kağıt gibi maksimum güzellikte olan bir şeye söylenen sözcük..
Ö
Ötegıy: Derenin, ırmağın yada bir tarafın karşıdaki tarafı.
Öncüt: Ödünç.
Ösen: Herhalde.
P
Pabuç: Ayakkabı.
Parpıcı / Parpulcu: Hastalığı okuyarak, ev ilaçlarıyla iyileştiren halk hekimi, ocak.
Paspal / Pasmal /Pasak / Pasaklı: Kötü,fena gibi hoşuna gitmediğini belli eden sıfatların yerine kullanılan sözcük. Kötü giyinişli kişi için kullanılan sıfat.
Patates olmak: Yapılan bir işi yada yapacağı bir işi halledememek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
Paçoz: Zayıf, cılız , çelimsiz kimse için kullanılan sıfat.
R
Rençber: Çiftçi. Toprak sahibi olsun olmasın tarımla uğraşan, geçimini tarımla sağlayan herkesi kapsayan bir sözcüktür…
S
Sangıdak: aniden, birden olan şey.
Sağdıç / Sadıç: Sındırgı yöresinde “dostum, kanka” gibi sıkı arkadaşlık kelimeleri yerine kullanılan kelimedir. Gerçek anlamda ise düğün, nişan, sünnet gibi etkinliklerde damadın en yakın arkadaşına verilen bir isimdir.
Saklamak: Toprağa gömülen kişiler için kullanılan, Öldü dememek için “Süleyman Amca’yı sakladık ya” şeklinde kullanılan kelime.
Samsak: Sarımsak.
Seki: Dıştan merdivenli evlerde dış kapının önündeki balkon.
Setere: Elbise.
Sındı: Makas.
Sındır: Kırmak.
Sırlan*: Güzel giyinen, yakışıklı kişi.
Silkmek / Silkelemek: Üzerindeki malzemeleri dökmek, aşağıya düşürmek için yapılan sallanma hareketi.
Sineklik: Banyo.
Sini: Tepsi, Yerde yenilen yemeklerin konulduğu yuvarlak yayvan tepsi.
Sîtmek / Siitmek: (Seyirtmek) Gitmek, hızlıca uzaklaşmak, koşturmak. Siddirmek.
Sivişmek: Ortadan kaybolmak. Sıvışmak.
Siviştirmek: Birleştirmak, yaklaştırmak.
Sofraaltı: Yer sofralarında kullanılan yaygı veya örtü bez.
Sömek – Söbek: Mısırın taneleri çıkarıldıktan sonra elde kalan bölümüne verilen addır. Çok yararlı biçimde köylerde yağlıklara ve bilimum şişelere tıpa olarak kullanılmaktadır.
Susak: Eskiden maşrapaların olmadığı zamanlarda su alıp dökmek için kullanılan su kabağının geniş ve yuvarlak kısmının içinin oyulup kurutulmasıyla yapılan bir kaptır.
Sünge: Fırındaki ateş karıştırmak için kullanılan uzun sırık.
Ş
Şaşta: Nişasta kelimesi zor olduğu için ve okuma yazma bilmeyenler duyduklarını söyledikleri için şaşta denilegelmiştir.
Şavalak: Ne yaptığı belirsiz, kendini bilmez pejmurde halde gezip tozan işsiz.
Şavk: Işık. Lamba.
T
Tarna: Tarhana.
Tas: Bardak. Maşrapa.
Tasvir Çıkarmak: Taklit yapmak.
Tôba: “R” seslerinin çıkmadığı ege ağzında torba kelimesinin söyleniş şekli.
Tosbağa: Kaplumbağa.
Tülek: Yoluk. Kuş tüyü.
U
Ü
Ünnemek / Ünlemek : Bir kişiyi çağırmak.
V
Y
Yalım: Galiba, heralde.
Yavan: Sade. Eksiz. Tatsız tutsuz deyimi yerine de kullanılır.
Yazlık: Dışarıyı gösterir kelime.
Yazma: Bir tür başörtü.
Yımırta: Yumurta.
Yımzık: cansız, üşengeç
Yosma: Güzel kadın. Artık anlam daralmasına uğradığından “kötü kadın” anlamında kullnılmaktadır.
Yüklü: Hamile.
Yüklük: Gardrop. Yatak, yorgan dolabı.
Z
Zeybek: (Bakınız ) Efe..
Zıngıldamak: Sallanmak. Dişin çıkacak derecede sallanması.
Zoblak /Zoplak: Ham, ermemiş meyve sebze..
Zırnık: Çok az miktar.
Zırtaboz: Kendini beğenmiş.
Zirzop: Delice hareket eden.
! Yukarıdaki kelimelerin etimolojik ve kullanım araştırması tamamen Sındırgı’da Yaşam Köşe Yazarları tarafından yapılmış olup, tamamen veya bir kısım alıntılarda site adresi kaynak gösterilmesi gerekmektedir..
Balıkesir, İzmir, Manisa , Çanakkale, Kütahya, Bursa gibi Üst Ege ve Güney Marmara yörelerini kapsayan bu YÖRESEL SÖZLÜK çalışması gün geçtikçe gelişmeye devam edecektir.
Son Güncelleme: 16 Aralık 2019
Proje Başlangıcı: 13 Haziran 2014
İLETİŞİM bölümünden eklemek istediklerinizi yazabilirsiniz. Editörlerimiz en kısa zamanda ekleyecektir. Teşekkürler.