Anasayfa / Tarım, Çevre, Orman ve Hayvancılık / Sındırgı’da Kırsal Kalkınmanın Önemi ve Ülke Refahına Katkısı

Sındırgı’da Kırsal Kalkınmanın Önemi ve Ülke Refahına Katkısı

Büyümenin Yolu Kırsaldan Geçiyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) bugün açıkladığı Gıda ve Tarımın Durumu 2017 Raporu’na göre, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümenin anahtarı uzun yıllar yoksulluğun sebebi olarak görülen kırsal bölgeler olduğu ifade edilmiştir.

“Tüm gezegenin beslenmesi ve istihdamına yardım etmek için kırsal bölgelerin potansiyellerini ortaya çıkaracak çok geniş ve köklü dönüşümler gerekiyor.” bilgisine yer verildi. Kırsal bölgelerin yani dezavantajlı bölgelerinde diğer bir ifadeyle çoğu zaman ihmal edilen şehirlerden uzak bölgelerin kıymetlendirilmesi gençlerin istihdamı ve dünya nüfusunun karşı karşıya olduğu gıda arzı tehlikesine karşı kırsalın kalkınması şarttır.

Şehirlerin Gıda Talebi Ve Kırsala Etkileri

Kırsal ekonomilerde ihtiyaç duyulan dönüşümlerin, gıda sistemlerini çeşitlendirmek ve çiftlik dışı tarıma bağlı faaliyetlerde yeni ekonomik fırsatlar yaratmak için Şehirsel bölgelerde artan gıda talebini harekete geçirilebileceği ifade ediliyor. Raporda: “Gıda ve Tarım sektöründe işleyen veya arıtan, paketleyen veya taşıyan ve gıdayı depolayan, pazarlayan veya satan işletmelerin yanı sıra tohum, araç gereç ve gübre veya sulama veya diğer hizmetlere dair üretim girdilerini arz eden işyerleri gereklidir.” bilgisine yer verildi.

Şehirleşme bir taraftan tarım için “altın bir fırsat” sağlarken diğer taraftan küçük ölçekli milyonlarca aile çiftçileri için büyük zorlukları da beraberinde getirmiştir. Daha fazla kar getiren pazarlar gıda üretiminin büyük ticari çiftliklerde yoğunlaşmasına; tedarik zincirlerinin büyük işleyiciler ve perakendeciler tarafından kontrol edilmesine ve küçük çiftlik sahiplerinin dışarıda bırakılmasına yol açabileceği uyarısı yapılıyor.

Üç Eylem Planı Önerisi 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Gıda ve Tarımın Durumu 2017 Raporu’nda önerilen 3 eylem planı şöyle:

Birincisi; “Küçük Aile Çiftçiliği Desteklenmeleri Eylem Planı”

Küçük ölçekli üreticilerin Şehirsel gıda talebini karşılamaya tamamen katılabilmelerini garanti altına alacak birtakım politikaların devreye sokulmasını içeriyor. Arazi kullanım haklarını güçlendirecek, tedarik sözleşmelerinde eşitliği sağlayacak veya krediye erişimi iyileştirecek tedbirler başlıca birkaç seçeneği oluşturuyor. Gelişmekte olan ülkelerin kırsal nüfusu 2015 yılında 3,1 milyar insan olduğu tespit edilmiştir. Küresel olarak küçük Şehirsel alanlar günümüzde Şehirsel gıda talebinin yaklaşık yüzde 60’nı teşkil ediyor ve bunun önemi giderek artmaktadır.

İkincisi; “Kırsal Altyapı Geliştirilmesi Eylem Planı”

Kırsal ve Şehirsel pazarları birbirine bağlayacak gerekli altyapının oluşturulması. Birçok gelişmekte olan ülkede kırsal yollar, elektrik nakil hatları şebekeleri, depolama imkânları ve soğuk taşıma sistemlerinin eksikliği; Şehirlerdeki taze sebze, meyve, et ve süt ürünlerine talebi çiftçilerin avantajlarına çevirmelerine büyük bir engel teşkil ediyor. 2030 yılına gelindiğinde dünyanın az gelişmiş bölgelerindeki Şehirsel nüfus 4 milyar olacağı öngörülmektedir. Bu sebeple ve artan öneminden dolayı kırsalın alt yapısı geliştirilmelidir.

Üçüncüsü; “Kırsal Bölgelerin Pazar Altyapısının Geliştirilmesi Eylem Planı”

Kırsal bölgelerin yani dezavantajlı bölgelerin en önemli sorunu üretim çarkına girememeleridir. Üretip, paketleyip lojistik mekanizmaya katılarak pazara ulaşamamanın sıkıntısını yaşamaktadırlar. Hâlbuki gelişmekte olan ülkelerde Şehir sakinlerinin yarısı düşük nüfuslu şehir ve kasabalarda yaşıyor. Kırsal dönüşüm 1990’lardan bu yana gerçekleşmektedir; bu tarihten itibaren kırsalda yaşayan 750 milyon insan günlük kişi başı 3,1 Amerikan Doları olan makul yoksulluk sınırının üstünde gelire sahiptir.

Kırsal alanlardaki gıda ve tarım üretiminin önemi gitgide artmaktadır. Şehirler daha fazla nüfusu taşıyamamanın sıkıntısıyla uğraşırken kırsal bölgelerde daha fazla istihdam sağlanmalı, daha fazla insanın yerinde kalkındırılmalı ve daha fazla insan ülke üretim gücüne katılmalıdır.

Sındırgı için 4 sene önce yürüttüğümüz projenin adında da olduğu gibi Balıkesir’in Güneydoğusu mesabesindedir. Bu projenin adında; Balıkesir’in Güneydoğusu Geleceğe Açılıyor, demiştik. Sındırgı’da kırsal bölgelerin yani dezavantajlı bölgelerin gıda ve tarım üretimine katılmasını sağlamak için kırsal kalkınma projelerine ihtiyaç vardır.

İklim Değişikliği Etkilerine Dayanıklı Sındırgı İlçesi

Geçen dönem İstanbul gibi büyükşehirler Temmuz ayında art arda aşırı şiddetli ve hatta bugüne değin eşi benzeri olmayan hidro-meteorolojik olaylar yaşandı. Kısa zaman önce de Ankara’da, İzmir’de, Ayvalık’ta, Mersin’de benzer sel felaketlerine, uç hava hareketlerine şahit olmuştuk. Bu felaketler uzun süredir iklim değişikliği üzerine çalışan bizler için ne yazık ki sürpriz değil. Bütün bunlar iklim değişikliğinin Türkiye’deki habercileri olduğunu söyleyebiliriz.

Dirençli Şehirler İnşa Etmek

Şehirler ve Şehirlerde yaşayanlar ani iklim olayları karşısında kırsal kesimlere göre farklı ve çoğu zaman daha büyük zorluklarla karşı karşıya oluyor. Şiddetli yağışlar Şehirlerin -zaten yetersiz olan- altyapısında aşırı yüklemeye neden olup, sokaklarda ani taşkınlara, kanalizasyon ve su altyapılarında tahribata ve alçak noktalarda ev ve işyeri su baskınlarına yol açıyor. İklim değişikliğinin etkilerini bugün ve gelecekte hangi boyutlarda tehditler oluşturduğunu İstanbul’da tecrübe ettik. Bugün dünyada şehirciliğin kuramsal temelleri Şehirlerin iklim değişikliğine dirençli olması üzerine yeniden inşa ediliyor. Örneğin yağış tahminleri meteorolojik modelleme ve uygulama stratejileri yoluyla fiziki planlama kararlarına dâhil ediliyor, yeni altyapı ve erken uyarı teknolojileri kullanılarak Şehirler iklim-akıllı olmaya hazırlanıyor. Şehirlerde iklim olaylarına karşı etkilenebilirliği yüksek bölgelerde yeşil alan sistemlerini hançerleyen Şehirsel dönüşüm yatırımlarını kısıtlamak, betonlaşmayı önlemek lazım. Plansız programsız inşaatlarla ısı adalarını da çoğaltırsanız küresel ısınmaya katkı yaparsınız.

Bahar sel ve taşkınlarını taşıyabilecek, aşırı soğuk ve sıcak günlerin insanlar/canlılar yaşamına etkisini azaltabilecek, don ve dolu gibi ekstrem hava olaylarını taşıyabilecek alt yapıya ihtiyaç olduğunu iklim uzmanları dile getiemektedir.

Politika Yapımında Kökten Değişim

İklim değişikliğine yönelik politika yapımında en başta, kökten bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç olduğu aşikar; bir de vizyon lazım tabii. Bu hem merkezi hem de yerel ölçekteki yönetimler için gerekli. Merkezi hükümetlerin iklim politikalarını ve uygulamalarını gözden geçirmeleri lazım, kağıt üstünde diyorum, çünkü uygulamada tamamen farklı bir süreç var. Yöneticilerin kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtları kullanmaya ve teşvik etmeye devam etmeleri iklimi değiştiriyor, ki bu harakiri yapmak gibi bir durum. Bu politikalarla, biz daha çok iklim felaketi yaşarız ne yazık ki.

Maliyet Çığ Gibi Büyüyor

Son yıllarda yaşanan iklim felaketlerinin Türkiye’ye maliyeti çığ gibi büyüyor. Mal kaybı, can kaybı, üretim kaybı… İstanbul felaketlerinin sonucunda ortaya çıkan kayıp ve zararlar, hasarlar hâlâ tam hesaplanamadı. Kime zarar? Başta memleket ekonomisine, Şehir ekonomisine ama en çok da insanımızın geçim kaynaklarına.

Sındırgı’nın Ovasındaki İklim Değişimi

İklim değişikliği, tüm dünya ülkelerinin ortak sorunudur. Küresel ısınma ile tarım sektörü de maalesef sekteye uğramaktadır. Tarım havzalarımız koruma altına alınmalı ya da iklim değişikliğine uyum sağlayamayacak, artık tarımla kalkınamayacak olan bölgelerimizi geç kalınmadan tarım dışı yatırımlar ile başka sektörlere kaydırılmalıdır.

Ekim Tarihleri Önce Çekilecek

İklim değişikliğinin sadece kutuplarda yaşayan ayıların problemi olmadığının altına çizmek gerekmektedir. Fosil yakıtları, araba egzozlarını iklim değişikliği için suçluyoruz ama tarımda iklim değişikliğinin sebeplerinden biri. Toprağı işleme yöntemleri geliştirilmeliyiz. Çünkü toprağı kazdıkça derinlerdeki karbonu yukarı salıyoruz. Tıpkı kömürü, petrolü, doğalgazı büyük bir hızla kullanıp atmosfere yaydığımız gibi.

İklim değişikliği ile bizde değişmeliyiz. Tarım ve gıda alanında üretimimizi devam ettirebilmeliyiz. 2050 ve 2100 yıllarında sıcaklık artışları en fazla Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşanacak. Yaklaşık 4 ve 7 derece arasında sıcaklık artışı olacak.

Günümüzde son don ilkbaharda yaşandıktan sonra ekim yapılıyor. Sıcaklıktaki artış ile son don tarihi Mart hatta Şubat ayına doğru kayıyor. Böylece daha önce ekim yapmak mümkün olabilecek ama yıl boyunca bitkinin bağlı kalacağı sıcaklık fazla olacağından hızlı büyüyeceği ön görülmektedir.

Buharlaşmayı Sulamada Kullanmalıyız

Tarım ürünlerinin yüksek sıcaklık dolayısıyla hızlıca büyürken suya maruz kalması gerektiğini de belirten Türk meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Miktad Kadıoğlu, “Bitkiler büyürken yağış eksikliği olursa verim düşecektir. Bu yüzden suyu doğru kullanmak gerekiyor. Yağışları depolamak gerekiyor. Doğru bitkiyi doğru yere ekilmeli. Su isteyen bitkilerin yerini değiştirilebiliriz. Türkiye’nin bulunduğu enlemlerde yağışlarda azalma olacak. Isınma ve yağış paralellik göstermediği için çölleşeceğiz. Azalan yağışlarda yağmuru depolayamazsak boşuna enerji harcayacağız. Çünkü tarım arazileri şehirleştiği için yağan yağmurlar barajlar yerine kanalizasyona, denizlere gidiyor. Biz bunu arıtmakla uğraşacağız. Gelecekte buharlaşma yağmurdan daha fazla olacak. Bu yüzden buharlaşmayı bile tarım alanlarında değerlendirmeliyiz. Dünyada bunun örnekleri yok değil” ifadelerini kullanıyor.

Tarım Havzaları Korunmalı

Son dönemde metorolojik afetlerde son yıllarda artış oldu, bu afetler gelecekte daha fazla olacağı düşünülmektedir. Kurak dönemler, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, boranlar, ani seller, hortum ve dolu yağışı gibi meteorolojik afetler artış gösterecek.

Bu afetler Türkiye’de güvenli gıdaya ulaşma imkanlarını azaltacak. Tarım üstü açık bir fabrika. Bu yüzden büyük afetlerde büyük yıkımların olmasını bekliyoruz. Tarım ve gıda sektörü ile ilgili yatırım ve teşviklere mutlaka o bölgenin değişen iklimine göre karar verilmeli. İklim değişikliğine uyum sağlayamayacak ve artık tarımla kalkınamayacak olan bölgelerimiz tarım dışı yatırımlara kaydırılmalı. Meteorolojik afetlerden korunmak için meteoroloji daha da önem kazanmaktadır.

İklim değişikliğine göre acilen gelecekte öne çıkacak olan tarım alanları ve su havzaları gecikmeden ve tam anlamda koruma altına alınmalı. Tarım havzalarını yerleşim yeri yapmaktan vazgeçmeliyiz. Tarım alanlarını yapılaşmaya kapatmalıyız.

Yazar: Mustafa Çetin

Mustafa Çetin, Orman ve Su İşleri Bakanlığında 'Orman Yüksek Mühendisi' olarak çalışmaktadır. Ormancılığın SosyoEkonomisi ve kırsal kalkınmayla ilgilenmekte olup Doğa ve Sındırgı yazıları ile Sindirgida.com sitemize katkı sağlayacaktır. Kendisinin Sındırgı ve çevresini tanıtan anlatan "Bir İlçede Tarih, Kültür ve Tabiat; Sındırgı" kitabı mevcuttur.

Dikkatini Çekebilir

Sındırgı Kınık Tarihi Su Değirmeni

Bugün sadece sındırgı Kınık Köyünde bulunan su değirmeni işlevselliğini sürdürmektedir. Bugün halen yöre insanının buğday …