İslamoğlu namıyla ün salmış olan Mustafa, 19. yüzyılın sonlarında Simav, Gediz, Uşak ve Kula dağlarında eşkiya olarak hüküm sürmüştür.
Babası, Simav’ın Orhanlar köyünden; annesi ise Şaphane’lidir. Hangi nedenle dağa çıktığı bilinmemekle birlikte, adaletsiz bir düzene başkaldırdığı bir gerçektir.
İslamoğlu Mustafa, devleti uzun yıllar uğraştırır, hatta bir ara yakalanarak Kütahya hapishanesine kapatılır; ama burada fazla kalmaz ve bir yolunu bularak kaçar. Aslanapa üzerinden dolaşarak Simav dağlarına gelir. İslamoğlu’nun hapishaneden kaçması ününe ün katar ve ilin bütün zaptiyelerinin peşine düşmesine neden olur. Duyurular yapılır, başına ödüller konur ve böylece peşindeki insan sayısı artar da artar.
İslamoğlu birgün, Simav’ın Aksaz köyünün batısındaki Kör Deveco Deli Ali’nin erliğine iner. Burası orman kenarında mera-tarla karışımı bir yerdir.
Amacı, İhtiyaçlarını karşılayıp buradan çekip gitmektir; ama onu buraya sanki ölüm çekmiştir.Kör Deveco Deli Ali, İslamoğlu’nu görür görmez tanır. Hemen tüfeğini doğrultarak peşpeşe ateşler. Gafil avlanan İslamoğlu, kurşunları yer yemez yere yıklarak can verir.Böylece devlet büyükleri bir gaileden kurtulur, Kör Deveco Deli Ali de vilayet tahrir defterine İslamoğlu’nu yakalayıp vuran kişi olarak geçer.
Haber zaptiyelere tez ulaşır ve İslamoğlu’nun kellesi kesilerek Simav çarşısında günlerce teşhir edilir; ama Gedizlilerle bu teşhir yüzünden anlaşmazlık çıkar.
Kısacası İslamoğlu’nun kellesi paylaşılamaz. Devlet hiç olmazsa bu konuda adil davranır ve İslamoğlu’nun her iki kulağı kesilerek Simav ve Gediz’e verilir, kulaksız kelle de Kütahya’ya götürülür.İslamoğlu’nun Ulucamii şadırvanına çivilenen kulağı, orada yıllarca durur; ta ki 1911 yangınında şadırvanla birlikte yanıncaya kadar.
İslamoğlu’nun ardından da şu türkü yakılır:
İslamoğlu derler benim adıma
Dayanılmaz ince bıçağımın tadına
Üç yüz atlı gelemiyor yanıma
N’olaydım da keşke teslim olaydım
Konak avlusuna kendim varaydım
İslamoğlu inip gelir inişten
Her yanları görünmüyor gümüşten
Vallah billah haberim yok bu işten
Ah Mustafa, her yanların yaralı
Beni vuran Kör Deveco Delali
İslamoğlu dağ başında yaslanır
Yağmur yağar al cepkeni ıslanır
Birgün olur deli gönül uslanır.
N’olaydım da keşke teslim olaydım
Simav konağına kendim varaydım.
İslamoğlu sarıçama dayandı
Kartopu dizlik al kanlara boyandı
Yörük kızı uykusundan uyandı.
Vurun çalın zeybekler der, İslamoğlu
Orduyu bozarım der, İslamoğlu
İslamoğlu derler benim bir adım
Tavlada bağlandı kır atım
Hasret kıyamete kaldı muradım.
N’olaydım da keşke teslim olaydım
Kütahya konağına kendim varaydım
Araştırmacı yazar Mehmet Bayrak’ın “Eşkiyalık ve Eşkiya Türküleri” adlı kitabında Simav yöresinde yaşamış diğer bazı eşkiyalarla birlikte İslamoğlu’na da yer verilmiştir.
İslamoğlu hakkında verilen bilgilerin bir bölümü, yukarıda Asım Simav’dan aktarılan bilgilerden oldukça farklıdır.
Bu nedenle adı geçen kitaptaki bilgileri aynen alıyoruz.
“İslamoğlu, öteki adıyla Can Mustafa, 19. yüzyılda yaşamış bir başkaldırıcıdır. Halk arasında tanınmış, sevilmiş ve adına türküler yakılmış bir yiğittir.
Kütahya ilinin Gediz ilçesine bağlı Şaphane bucağında doğmuştur.
İslamoğlu bucak okulunda okumuş, biraz da medrese öğrenimi görmüştür.
S.Y. Ataman, İslamoğlu’nun başkaldırısı konusunda şu bilgileri veriyor.
“Musatafa, 18 yaşında öğrenimi ve yakışıklılığı ile bucağın en seçkin delikanlısıymış. Öyle ki bucak kızlarının tek gözdesiymiş.
O, köy içinde dolaşırken, kızlar dam başlarına çıkar, ona mani atarlarmış.
Birgün köyden birinin tavuğu kaybolmuş. Mustafa’yı çekemeyen köy delikanlıları, tavuğu Mustafa’nın çaldığını gördüklerini söyleyerek onu nahiye kadısına şikâyet etmişler.
Yalancı şahitlik te yaparak Mustafa’ yı mahkûm ve hapis ettirmişler.
Suçsuz ve günahsız Mustafa, bu haksızlık karşısında düşmanlarından intikam almaya ahdederek, hapishaneden çıkar çıkmaz tüfeğini omzuna alarak dağa çıkmış.
Köy delikanlıları, Mustafa’yı kaçak diye bir tutanakla resmi makamlara ihbar etmişler. Bunun üzerine zaptiye müfrezesi Mustafa’yı izlemeye başlamış.
Zaptiyeler, Mustafa’nın köydeki ailesine de işkence yapmışlar.
Mustafa, ailesine yapılan bu zulüm karşısında teslim olmaya razı olmuş ve bu taktirde affedileceğini vadeden hükümet tarafından zincire vurularak hapse tıkılmış.
Mustafa, 1270 (M.1854) yılında Kütahya hapishanesinin duvarını delerek kaçıyor ve bu tarihten sonra da Mustafa artık eşkiyadır.
Zenginlerden alır, fakirlere verir. Irza ve namusa tecavüz edenleri cezalandırır. Fakir kızları çeyizlendirir. Kötülüğe ve haksızlığa karşı amansız bir mücadele açar.
Aydın, İçel ve Konya yörelerinde tam bir egemenlik kurar. (…)
İslamoğlu, 7 yıl süren maceralarının son zamanlarında, şekavetten vazgeçip emeli ile Pazarlar’ın Orhanlar köyünde bir ev yaptırmış ve burada oturmaya başlamış.
1284 (M.1868) yılında bu köyü kuşatan müfrezeler, İslamoğlu’nu sıkıştırarak teslim olmaya zorlamışlar.
Kuşatma çemberini yarıp geçmeye çalışan İslamoğlu, bu sırada kendisine ihanet eden Gökçe adındaki bir köylünün attığı kurşunla yaralanmış, bir ceviz ağacının ardına saklanarak son kurşununa kadar kendisini savunmuş, ancak kurşunlarının bitmesinin yüzünden aldığı yaralarla orada düşüp ölmüş.
İslamoğlu ölmüş, ancak geniş bir bölgede çok büyük bir üne kavuşmuştur. İslamoğlu, davul-zurna eşliğinde okunan birçok türküye konu olmuştur.
“Eşkiyalık ve Eşkiya Türküleri” adlı kitapta birbirine benzeyen yanları olmakla beraber dört değişik “İslamoğlu Türküsü” bulunmaktadır.
İslamoğlu türkülerinin çokluğu, içeriklerindeki farklılıklar, İslamoğlu’nun ne kadar geniş halk kitlelerine mal olduğunun bir kanıtıdır.
Bu birbirinden farklı türküler ve öyküler, onun yaşamıyla ilgili birçok yakıştırma olduğunu göstermekte; başka eşkiyalık olaylarının da onunla ilişkilendirildiğini düşündürmektedir.
( alıntıdır.)